Category: Yorum

E-kitap – giriş

Türkiye e-kitapla yavaş yavaş tanışıyor. Şimdilik Idefix,D&R ve Kitapyurdu e-kitap satışı yapan firmalar. İnternetten kitap satışı yapan Netkitap.com’un da nisan ayında e-kitap satışı yapmaya başlayacak olduğunu duyunca elbette sevindim. Fakat “E-Kitap fiyatları nasıl olacak” (http://www.netkitap.com/ekitap_sss.asp#fiyat) başlığı altında verdikleri bilgiler yanlış ve yanıltıcı: bir çok e-kitabın fiyatı mesela Amazon.com’da genelde 9.99$ seviyesinde, kimi yayıncılar bunu 13$ sınırına kadar çekebiliyorlar (bu başka bir konu ama Amazon bu fiyatları sırf marka bilinirliği yaratmak için zararına sağlıyor, gene de kimi firmalar daha yüksek fiyatlar belirleyebiliyorlar, bu da pazara ipad’in girişiyle beraber yayınevlerinin daha fazla kontrol sahibi olmalarıyla gelen bir durum). Yeni çıkan kitaplar genelde yurtdışında önce karton kapaklı olarak değil de, ciltli olarak piyasaya sürülürler, fiyatları da genelde 25$ civarında olur. Demek oluyor ki genelde %50 civarında bir indirim söz konusu. Bir süre sonra da, genelde bir yıldan az olmuyor, karton kapaklı baskılar piyasaya sürülüyor 15-18$ civarında fiyatlarla (tabii ki bunların hepsi etiket, tavsiye edilen satış fiyatı) o zaman da bu kitapların e-kitap versiyonlarının fiyatları çoğunlukla 9.99$ seviyesine düşüyor [elbette saçma durumlar olmuyor değil, gerçekten bazı kitapların e-kitabı daha pahalı olabiliyor, ama genelde bunun nedeni basılı kitabın fiyatının aşırı düşürülmüş olması oluyor, akademik kitaplarda da fiyatlar genelde çok uçuk ve çok değişken olduğu için oraya hiç girmedim].

Netkitap.com’un e-kitap anasayfasında ise tatsız bir şey var: (http://www.netkitap.com/ekitap.asp) adresinde Amazon Kindle’ın (Amazon.com’un e-kitap okuyucusu) tanıtım görselini kullanılıyor. Resim ürünün tanıtımı olarak kullanılmıyor, stok görsel olarak kullanılmış, bildiğimiz intihal yani. Bakalım düzeltmeleri ne kadar sürecek?

Son olarak, netkitap.com, kendi e-kitap okuyucusunu geliştirdiğini belirtmiş, programın kendisini kurcalamadan bir şey söyleyemem ama genel olarak, her firma kendi sıkıcı, kabız programlarını yutturmaya çalışıyor. Farklı yerlerden alışveriş yaptığınız zaman, birbirine erişimi olmayan programlar kullanım zorluğu çıkarıyorlar; yani, evinizde sadece kitaplarınızın durduğu bir kaç odanız olduğunu düşünün, bir kitabı başka bir odaya götüremiyor, orada okuyamıyorsunuz. Aldığınız kitap hangi programdaydı, acaba o kitabı daha önce almış mıydınız vs. gibi temel sorunları peşisıra getiriyor. Eğer ki benim gibi Linux kullanıyorsanız zaten bu programları yüklemek, çalıştırmak vs. bir işkence. Bu program yükleme eziyetinin altında firmaların DRM (Digital Rights Management – Dijital Telif Yönetimi) kullanmak yatıyor, DRM esasında tüm dosyalara uygulanabilen bir koruma biçimi. Sahip olduğunuz dosyanın yüklenme anında özgün olduğunun onayı ve belli aralıklarla özgün olup olmadığını kontrol edilmesi esasına dayanıyor basitçe. Cümlenin ikinci kısmı kitapları kiralayabilme, ödünç alabilme, ve de elbette bunların kontrölünü sağlayan, imkanları sunan bir mekanizma. DRM müzik piyasasında denendi ve esasında insanları korsana itmekten başka bir işe yaramadı, çoğu firma da bundan vazgeçti: Amazon, Apple iTunes vs.

Video kasetleri hatırlayanlar iki format bulunduğunu hatırlar, bunların kasetleri farklı boyuttaydı ve birini çalıştıran alet öbürünü çalıştırmazdı. Şimdi de böyle, Amazon Kindle sahibiyseniz, Idefix vs.den alacağınız kitaplar aygıtınızda çalışmayacak. Bunun için önce DRM korumasını kaldırmalı, sonra da Idefix’in kullandığı formattan (epub & pdf) Amazon’un desteklediği formata (mobi) çevirmelisiniz. Elbette bunlar, kitabı satın aldığınız firmayla yaptığınız anlaşmada yapmayacağınıza dair imza attığınız uygulamalar. Kitaptan e-kitaba geçişte herkesin pazarda mümkün olduğunca büyük bir pay ve kontrol sahibi olmak (hatta mümkünse teknolojisini tekelleştirip teknolojisinin telifinden de para kazanmak) istemesi, bu tip kavram karışıklıklarına ve dezenformasyona yol açıyor.

Ukrayna’da Maçolar (yeniden) İktidarda

Mart ayında Ukrayna’da cumhurbaşkanlığı seçimlerini takiben Başbakan Yulia Tymoshenko kaybettiği güvenoyundan sonra koltuğunu bıraktı, bu Sovyet erkeksiliğini üstünden atamamış Rusya ve etrafı için tabii ki elbette hiç de şaşırtıcı değil.  Yeni, ya da tüm sıkıcı ülkelerde olduğu gibi aynı zamanda da eski, başbakan Azarov’un ilk icraatlarından biri reform yapmanın kadınlara uygun bir iş olmadığını söylemek olmuş, feminist örgütler de seks boykotu ilan etmişler. İşin komik tarafı bir yana, seks boykotu tam olarak da seksin kadının erkeğe sunduğu ya da çirkin tabiriyle “verdiği” bir lütuf olarak algısını onaylamaktan ibaret değil mi? (bkz. Guardian, Euro Topics & bir Polonya gazetesindeki haberi Guardian’danmış gibi aktaran Star)

Not: 25 Şubat’ta, işler tam dönmeden, yazılmış bu ayrıntılı yazıyı kaçırmayın. http://www.nybooks.com/articles/23724

Hrant Dink Caddesi?

Ölünen/öldürülen yerde “yaşatılacak” olmak fikrini ilk başta yadırgıyorsam bile, tarihyazımına ciddi bir muhalefet getireceği için bile dikkate değer. Bahsettiğim şu, Sevan Nişanyan’ın iki haziran tarihli yazısında getirdiği bir öneri bu – Halaskârgazi Caddesi’nin adının Hrant Dink Caddesi olarak değiştirilmesi.

Şişli Caddesi’nin isminin Halaskârgazi Caddesi’ne dönüşümü bir istisnâ olmaktan uzak ve kesintisiz olarak Atatürk’le ilintili. Yazıda da belirtildiği gibi, ünvanlar konusu biraz şaşırtıcı; Halaskâr Gâzi Mustafa Kemal Atatürk’ün sadece ortadaki ismiyle doğmuş olması düşündürücü, eklemlenmeleri yönüne bakınca da bir eklektizm iyice belirginleşiyor gibi, Nişanyan’ın da belirttiği gibi ikili referans dikkat çekiyor (hele hele gâzi kelimesinin gâza kelimesiyle ilişkisini öğrendikten sonra [1]). Bir de Atatürk’ün soyadı kanunu çıktıktan sonra Öz olarak soyadını alması ancak beş ay sonra TBMM’nin kendisine Atatürk soyadının verildiğini not düşmek gerek [2]. Bu konuyu kapatmadan iki şey söylemem sanırım yerinde olur, ilk olarak eklektizm vs. genel olarak yaptığım bir eleştiriden çok bir tespit, bu dönemin genel çerçevesiyle ilgili; ikinci olarak ben Atatürk’ten nefret eden biri değilim, mesela Sevan Nişanyan’ın aksine, gene ilk noktayla bağlı olarak Atatürk soyadı da gene o kavramsal-tarihsel çerçeve içerisinde bir anlama sahip, çıkıp Hasan Mezarcılık yapmıyorum. Sadece Atatürk soyadı ve Türk Tarih Tezi ne kadar örtüşüyor bunu bir düşünmek gerek, özellikle Türk Tarih Tezi’nin Soyadı Kanunu’ndan önce çıktığını düşününce, yani nasıl oluyor da zamanın başından beri var olan Türklerin “ata”sı şimdiki zamanda var; gene bu bağlamda Öz soyadı da gene aynı yere işaret ediyor[3].

Son olarak “yer değiştirmeler” konusuna geri dönersek böyle bir değişimin olabileceğini asla kafamda canlandıramıyorum, hele ki civâr semtler Cumhuriyet sonrası derin bir yeniden isimlendirme operasyonuna uğramışken (Tatavla-Kurtuluş ve etraf sokak isimleri mesela[4]), gâlip psikolojisine aykırı (buradan Özlem’le yaşadığımız “seviyeli ve sıcak” Fetih-İstilâ tartışmasını, hayır ben Fetih kelimesini savundum, saygıyla anıyorum).

***

[1]Redhouse sözlüğünün 1968 baskısında gâzi kelimesi şöyle aktarılmış “1. one who fights on behalf of Islam, champion of Islam; hist. frontier raider into a non-Muslim country [bu anlamıyla Halil Berktay’ın geçen gün Bardakçı tarafından yerin dibine sokulan “Türkler İstiklâl Harbi’nde Anadolu’yu yeniden fethettiler tezi belli bir anlam içeriyor] 2. ghazi (title given to generals for outstanding exploits) w. cap. Atatürk. 3. war weteran. 4. hist. Ottoman gold coin of 20 piasters.

[2]

Kanun Numarası : 2587
Kabul Tarihi : 24/11/1934
Yayımlandığı RGazete : Tarih: 27/11/1934, Sayı: 2865
Yayımlandığı Düstur : Tertip: 3, Cilt: 16, Sayfa: 4

Madde 1- KEMAL öz adlı Cümhur Reisimize ATATÜRK soy adı verilmiştir

Madde 2- Bu kanun neşri tarihinden muteberdir

Madde 3- Bu kanun Büyük Millet Meclisi tarafından icra olunur

[3] Murat Belge’nin son kitabı Genesis’te “essentialism” konusu pek derinlenilmesine olmasa bile incelenmekte.

[4] Haritalar için:

1841’den – http://www.geographicus.com/Merchant2/graphics/00000001/Istanbul-sduk-1841.html

1882’den – http://www.lib.uchicago.edu/e/su/maps/asian-cities/G7434-I8-1882-S86.html

1889’dan – http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/3/35/Istanbul_PU889.jpg

Belirtmekte fayda, ben de çok detaylı bilmiyorum ama, bir çok kelime zamanla belli fonetik kalıplara uyarak Türkçeleşmiş olabilir.

© 2025 Belki

Theme by Anders NorenUp ↑