Bu yazıyı yazmaya başlayalı bir süre geçti, bu sürede yazı büyüdükçe büyüdü ama bir noktadan sonra benim Palin ilgim buna bağlı olarak da yazıya olan ilgim azaldı. Gereksiz yere şiştiğini düşündüğüm yerleri kırpılmış, otosansürden geçmiş haliyle buyrunuz:

Bir süredir Amerikan başkanlık seçimlerini izliyorum. Bu bile yeterince tuhaf esasında ama bence günahı o kadar büyük değil, ne de olsa CIA her şeyin altında ve CIA Amerikan örgütü; o yüzden izleyebiliriz (değil mi?). Yetmediyse, seçilecek kişinin yapacağı ekonomik program ve atılımlar, uygulayacağı Orta Doğu planı (Irak’ın üzerine bir de İran gerginliği ne de tatlı olur değil mi?), Ermeni Soykırımı “yaptırım”ları (bu konuda fikir beyan ediyorum sanılmasın, geçen gün Taraf gazetesinda yazdığı üzere başkan yardımcısı adayı Joe Biden yeni Amerikan Büyükelçi adayına, James Jeffrey, bir takım sorular yöneltmiş – aday bey de bu esnada büyükelçi olmuş; Beyaz Saray açıklaması ise şu şekilde) ve direkt olarak etkisini siyasal, ekonomik ve sosyal anlamlarda gümbür gümbür daha nice detay yüzünden bu seçim de bizim bu yalnız ve seksi ülkemizi yakından ilgilendiriyor.

Lafı uzatmadan duramıyorum besbelli, diyeceğim şuydu: bir kaç hafta önce bir perşembeyi cumaya bağlayan gece maalesef sabahlamak suretiyle Joe Biden ve Sarah Palin kapışmasını izledim, bu benim için de, her ne kadar bir önemi olmasa da, bir ilkti herhalde. Hayatımda sabahın beşinde televizyon izlediğimi hatırlamıyorum, eskiden NBA finalleri olsun, başka spor müsabakaları veya Emmy, Grammy ve Oscar türevi ödülleri izlemek için sabahı ya da ertesi günü bekleyemeyen insanları da uzaylı olarak görüyordum, kibarca ifade edecek olursam.

2:50 civarlarında çirkin oy analizcisi Frank Luntz (lütfen tıklayın da Wikipedia’da hakkında yazanları okuyun) şöyle bir kelam etmekte: “I’m mad as hell and I can’t take it anymore!”. Hatırlayan var mıdır? Replik Sidney Lumet’nin 1976 yapımı medya eleştirisinin şahı Network isimli filminde Howard Beale adlı ‘anchorman’in halkın diline pelesenk ettiği bir söz. Peter Finch tarafından canlandırılan, ki kendisi bu muhteşem performansıyla ‘en iyi yardımcı erkek oyuncu’ kucaklayamamış çünkü ödülü almasına rağmen daha ödüle adaylığı açıklanmadan maalesef ölmüş, ironik.  Howard Beale reytingleri düştüğü için işten çıkarılacağını öğrendiğinde yavaş yavaş akli dengesini yitiren bu haliyle haberleri sunmasının iyi reyting getireceği varsayılındığından yeniden haberleri sunmasına karar verilen, bu kararı da Diana Christensen rolüyle Mia Farrow veriyor (o da bu performansıyla Oscar alıyor), bu haberleri de daha çok bilinç akışı diye tabir edilen teknikle sunan bir arkadaş, Reha Muhtar’ın habercilik dönemleri arasındaki benzerlikler korkutucu ama geçiyoruz. Repliğe dönecek olursak, “I’m mad as hell and I can’t take it anymore!” esasında tam da cımbızla çekilmesi tehlikeli laflardan, tıpkı Beale gibi kullananın elinde patlaması çok mümkün (spoil etmek istemiyorum ama filmin izlenmesi gerçekten farz. Sözünü ettiğim sahne, ama bu söz ilerleyen bölümlerde de duyuluyor, yutupta var:

Neden bahsettiğim sanıyorum biraz şekillenebilmiştir; son günlerde Amerika’da ekonomik kriz, başkanlık seçimleri vs. ve de asıl olarak bu krizin, seçimin, adayların kendilerinin, aç parantez özel hayat kapa parantez, ve konuşmalarının  medyada ele alınışı vs. hepsi bizim topraklarda bence doğru, yanlış, gerçek, sanal gibi kavramların dışında en başta en hafifinden çirkin gözüküyor. Bush’un ve Al Gore’un “yarıştıkları” seçim herhalde rastladığım ilk Amerikan başkanlığı seçimiydi, o zamanlar da bana saçma gözüktüğünü hatırlayabiliyorum. Bir sonraki seçimden ise daha fazla şey hatırlıyorum, mesela bir Vietnam Savaşı gazisi olan Kerry’nin fotomontajla bir Vietnam savaş protestosunda konuştuğunu, ama aklımda kalan şey bu seçimin en iyimser ifadeyle 1 yıl boyunca, 2 yıla kadar uzatabiliriz herhalde, Amerikan basının gündemini en üst sıralarda işgal ettiğini ve görevde Başkan’a çamur atmak ve son bir yıl o Başkan’ın icraatlar konusunda bir anlamda elini kolunu bağlamak olduğuydu. Aslında hala çok farklı düşünmüyorum çünkü bu konuda ne düşünmem gerektiğini bilemiyorum. Mesela bizim ülkemizde “sözde” böyle seçim kampanyaları yok, lütfen en bariz Genç Parti örneğini geçiniz, en azından adayların tartıştıklarına şahit olamıyorduk, şükür o da bir süre önce gerçekleşti, Deniz Baykal’ın canlı kapışma isteği ise Recep Tayyip Erdoğan tarafından reddedildi. Arkadaşım Faşo-Feb Ertuğ’la bu konuda bir kaç önce yaptığımız lak-lakta o bu çamur atma olayını haksız rekabete benzetti ve engin hukuk deneyimine dayandırarak hukuk dışı olduğunu, daha doğrusu bir çok ülkede haksız rekabetin hukuk dışı olduğu gerçeği üzerinden, söyledi. Ben olayın bu kısmına hakim değilim o yüzden işin hukuksal boyutuna dair bir şey söylemeyeceğim. Fakat ben tartışmanın özünde iyi bir şey olduğunu düşünüyorum, kimin nerede durduğunu bilmek güzel ve önemli bir şey. Bizde yapılmayan tartışmalar yüzünden elini kolunu sallayan, tartışmaktan ziyade yumruklaşan milletvekillerimiz oluyor. Seçim kampanyaları ve bağışlar konusuna geri dönecek olursak bizde yoklar mı gerçekten? Yoksa biz mi dikkatli bakmadığımız sürece görmüyoruz. Genç Parti örneğini bir yana bırakacak olursak, yancı medya ve lobi faaliyetlerinin feriştahı sanırım bizim ülkemizde var. Seçim vaadi denilen şey bence bu kampanya mevzunun başaşağı çevirilmiş hali, otoban ve havalimanı yaptırmak dışında seçim tarihimiz türlü aşiretlere, ticaret gruplarına çekilen peşkeşlerle dolu; şirin bir oy kitlesi karşlığında. Tüm bu seçim öncesi ve sonrası tartışmaları, seçimi çevreleyen çirkin çıkar ağına karşı tavır almak gerektiğini düşününce ise aklıma Nazizm’in şirin ideoloğu Carl Schmitt geliyor – çıkmaz sokak.

Şimdilerde ise Palin’in kız kardeşinin boşanacağı eşinin işten çıkarılması için birisine geçmişte yaptığı baskının medyaya yansımasını takiben büyük bir prestij kaybına uğradığı yazılıp çiziliyor Amerikan medyasında. Demokratlar buna vurgu yaparken bir yandan da McCain tarafı vakt-i zamanında Mustafa Sandal’ın Bombacı şarkısı eşliğinde Vietnam savaşına karşı dikkat çekmek üzere oraya buraya infilak eden materyaller bırakan Bill Ayers ve Barack Obama’nın kankalığına dikkat çekilmek isteniyor, burada Palin’in Obama’yı terörist olmakla suçlanması da hatırlansın (Gene Hikmetyar ve Erdoğan’ın, Simin tarafından muhtemelen “çorap dünyası” olarak nitelendirilecek, fotoğrafı da aklıma geldi). Bence bu noktada bir durup herhangi bir kimsenin geçmişinin pırıl pırıl olamayacağını hatırlamakta fayda var, mümkün müdür bu kadar hummalı bir kazı çalışmasının sonucunda bir pislik bulmamak? Birisini geçmişine göre nasıl yargılayacağımız sorusuna maalesef bir cevap veremiyorum.

Ekler:
1. (Sanal) Başkanlık Reklamları Müzesi: http://www.livingroomcandidate.org/

2.Yazıda başta değindiğim ama sonradan sildiğim iki şey var, ilki yukarıdaki müzeyle ilgili: her iki başkan adayının verdikleri reklamlar üzerinden birbirlerine sataşmaları. Bunun pis tarafı yazıda geçen çamur at izi kalsının en belirgin örneği olması, izlediğim tv programlarında analistler sürekli negatif yorumların pozitif yorumlardan daha çok akılda kaldığını tekrarladı. Bu da demek oluyor ki oyun gerçekten çok pis, rakibiniz pis oynuyorsa sizi de bu yola itmiş oluyor (bu henüz Demokrat adayı kesinleşmemişken Hillary Clinton’ın çirkin propagandalarına Obama’nın ne yapacağı/ne kadar pis oynaması gerektiği ve bu pisliği olayı kadın-erkek meselesine çevirmeden nasıl kotarabileceği üzerine bir kez daha yaşanmıştı). Rezillik. İkincisi de Tina Fey’in, ilki gerçekten çok başarılı olan, yaptığı üç tane Sarah Palin taklidiydi. İlkinin metni çok iyi olmasa da performans çok iyiydi ikincisinde ise Sarah Palin’in CBS kanalının ‘anchorman’i Katie Couric’le (bu sefer anchormanimiz bir kadın) yaptığı röportaj ti ye alınıyordu. İkinci taklitte en komik olan sahne muhtemelen Sarah Palin’in gramer olarak felaket bir cümle kurma çabasıydı – asıl komik nokta ise bunun röportajdan direk alınmış olmasıydı. (Üçüncüsü ise en yukarıda bahsettiğim tartışma – ilgili vidyoları youtube’dan ve Saturday Night Live’ın sitesinden bulabilirsiniz).

3.Recep İvedik’ten koyduğum “Beni seç beni seç!” skecini artık su kaçırdığı gerekçesiyle sildim. Ona da yutup’dan erişebiliyorsanız (bu linki özellikle vermiyorum).

4.Hâla youtube’a giremiyorsanız google’a girip “hosts”+”youtube”+”dosya” diye aratıp bir şeyler bulabilirsiniz.